SESSİZ ÇIĞLIKLAR

       Yetiştiğim coğrafyada bütün mevsimler bir arada yaşanırdı. İklimlerin iç içe girmişliği ruhlarda öyle bir tesir icra ederdi ki; duyguların çizdiği tablolar kimi zaman miskinliğe kapı aralar, kimi zamanda bir çığlığa dönüşüp, zamanın ve mekânın dışına taşardı. Bu ruh hali potansiyel sanat edası taşıyan kimliklerde Zeus’un ateşine bedel, tanrıdan yaratıcılık ilkesini çalmaya teşebbüs kabiliyetini geliştirirdi. Bu iklimde insan biran önce meyveye durmaya çalışan fidanlar gibi meyvesini taşıyamaz ve başı yerlerde gezerdi.

      İşte ben böyle bir iklimin altın yamaçlarında resme ve sanata kulaç atacak gerçek üstü bir yaşama kavuşacaktım.

    Resme yeni yeni atarken adımlarımı , tuvalin karşısına geçip, saatlerce düşündüğümü ve boş tuvale dalıp gittiğimi hatırlarım. Hep tuvalin bir yerlerinden girip, kendi gerçekliğimi bırakarak saf gerçekliğe geçişin hayalini kurardım. Düşünüp, şu ya da bu nedenle, söylemediğim veya söyleyemediğim bütün duyuş ve sezişlerin bir gün tuvalde nasıl bir kılığa bürüneceği merakı sarardı bazen benliğimi.

      Saint Simon, toplumu çaba, üretim ve sanat olarak görür. Bende bu üç temel etkinin sanatçıda toplandığı gerçeğini savunurum. Bu yönüyle sanatçı bireysel egolarının tatmin heveslisi değil bir toplum yaratmanın temel ustalığına soyunan “Hero” olur benim dünyamda.

      Resim sadece resim değildir aslında. Hele olanı kopya etmek hiç değildir. Sanatçı fırça darbeleriyle yeni yaşamlar ve yepyeni sezişleri tetiklemiyorsa izleyicisinde eksik yapıyordur işini. Resim olmayana ulaşmadır olanın sınırlarını aşarak. Yeni bir insan yaratmanın, yeni bir doğa keşfetmenin, eskiye köprü kurmanın yanında geleceğe şekil vermenin adıdır bir yerde.

       Çalışmalarımda modernizmin dayanılmaz cazibesine gelenek ve yerelliğin natürelliğini feda etmemeye çalıştım her zaman. Çünkü modernizm dayandığı temel ilkeler itibariyle tek başına yürünecek bir yol gibi gelmiyor bana. Bu yolda ancak toplumsal bir gerçek olan ritüeller, kültürel devinim ve yerel projektörler eşlik ederse yürünebilir gibi geliyor.

         Sanat bir yerde düşüncenin meyveye durmasıyken kimi zamanda mantık ve aklın sınırlarını zorlayan tasavvurları aşkın bir haldir. Bu gerçek ve gerçeküstü yaşamlar arasındaki gidiş-gelişler bir yanıyla insanı özgür bırakırken bir yanıyla da tutar hapseder kendi gerçekliğine.

          İşte bu bakış adesesindendir ki; boş tuval boş olmadığı gibi, tuvale saatlerce boş boş bakmak bomboş değildir aslında.

                                                                                                                                                                                      Mehmet HACIFETTAHOĞLU

 

Resim yapmaya başlarken  Sanki  o zamana kadar hiç resim yapmamış gibi  işe koyulurum.

Jean Bazaine